21 Mart 2019 Perşembe

Tuz

 Çok zaman önce çıkmış olduğu yolculuksa onu öyle bir noktaya getirmişti ki bildiği her şeyi tıpkı ne yapacağını bilmediği gibi bilmez olmuştu. Bulunduğu yörüngeyi bir türlü benimseyememiş ışığını bir türlü parlatamamış yıldızın sancısıydı bu. Ekoller, tabular, kurallar, kalıplar, duvarlar, mimikler, hisler, düşünceler, ideolojiler, kavramlar, çatışmalar, nasihatler… Hem artık istemiyordu da. Yüzmek için çaba göstermiyordu çırpınışları umursamıyordu. Birden zayıfladı. Kemikleri sayıldı. Suyun dayanılmaz gücünün karşısında hafifliğini hissetti. Kendini sulara bırakmış dalgalaraysa ne güveniyor ne de güvenmiyordu. Zaten tütünü de ıslanmış terliklerinden birini ilk çırpınışında ötekini biraz önce kaybetmiş sırılsıklam olmuştu. Güneş batmak üzereyken sıcak ışık düşük ısıya dönüşüyordu ve git gide üşüyordu. Kâğıttan yapılmış geminin hafifliği bu üşümeyle birlikte suyu çektikçe ağırlaşan bir hamura dönüşüyordu. Güverteden sızan ilk suyla batmaya başladı. Sıcak ışık soğudu hamur tuz oldu. Su tuzunu arttırdı. Uyandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder