Saat on dört dakika kadar geçmiş bulunuyordu yeni günü.
Daha biri, ikiyi, üçü hatta ve hatta dördü geçeceklerdi.
Saatler.
Saatler yirmi dörde ayrılıyordu.
Her saat de kendi içinde altmışar dakikaya ve dakikalar da daha fazla sıkıntıya, sıkıntılara…
Ve on beş dakika daha geçmiş bulunurken saat yeni günü, biri de çıkıp dedi ki, insanlar…
İnsanlar ikiyi ayrılıyor. Saatler gibi olmasa da kendi sıkıntılarını barındırıyor.
İnsanatlar sekize, evin odaları ikiye, sevgililer başka sevgililere ayrılıyor.
Ben de pek severim ayrıştırmayı bir şeyleri,
Her cıvatanın yerini tanıya tanıya ama ben birleştirirdim onları en azından öyle sanırdım.
Her cıvatanın yerini tanıya tanıya ama ben birleştirirdim onları en azından öyle sanırdım.
Peki bu saatler?
Nerede birleşiyorlar.
Peki bu insanlar…
Toprak mı oluveriyorlar yeniden?
Su mu oluyorlar?
Çamurdan mı yapmışlar bizi?
Testiler kaça ayrılmaktaydı?
Selim, Ölüm…
Birleştiriyor mu biz insancıkları yoksa o da mı ayırıyor milyon parçaya?
Ben,
Ben sanırım insan değilim.
Çünkü ayrılıklardan hoşnut falan değilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder